Yükleniyor

Lise

Yaz tatiline girmiştik, tatilin adı olsa da kendisi yoktu elbette.

Doğal gaz dükkanında tam gün çalışmaya başlamıştım.

Sabah dükkânı açmaya gittiğimde, kepenkleri kaldırmaya gücüm de boyum da yetmiyordu. Bu yüzden yan binadaki kardeşler marketin sahibi Erhan Abi’den yardım istiyordum, o da her defasında yardım ederek dükkânı açmamı sağlıyordu.

Masaları temizledikten sonra mutfaktan kapı çıkışına kadar her yeri paspaslıyor, paspasladığım yerlere de gazete kâğıdı koyuyordum, ki tekrar basıp da kirletmeyim diye. Akabinde Tahir abinin sigarasını ve at yarışı bültenini alıp masasına koyuyordum. O gelene kadar da bülteni kırıştırmadan yarışlara bakıyordum, bir gözü zabıtaları kollayan işportacılar gibi camdan Tahir abinin gelip gelmediğini kontrol etsem de bazen yakalanıp azar da işitiyordum.

Sekreter de olduğu için Tahir abi kahvehaneye gittiğinde, caddede oynanan futbol maçına dâhil oluyordum.
At yarışlarını yalnızca kupon yatırırken ganyan bayinde izleyebiliyordum, onun dışında Tahir abi ve Hakan abi yarışları odalarında izlerken sesini duymakla yetinebiliyordum.

Bazen de öğlenleri Hakan Abi'yle Ankara'da gidilmedik yer bırakmadığımız için radyodan dinliyordum.
Spiker 'en dış kulvardan Best Side Story geliyor' der, ben ise nedenini bilmediğim bir şekilde inanılmaz bir heyecan duyardım.
At yarışlarına bu kadar hevesli olmama rağmen 2000 yılının yazında da sadece takip etmekle iktifa ettim.
 
Okul hayatımın ilk sekiz yılı ders konusunda vasat olduğu için gidişata göre liseye başlasam da bitirebilmem mümkün değildi.

Benim gibi Mimar Sinan Ortaokulu’nu bitiren tüm öğrenciler ortak bahçesi olan Mimar Sinan Lisesi'ne kaydoluyordu.

Sürü psikolojisiyle ben de aynı istikametten gidecektim ki içimden bir ses bazı şeyleri değiştirmenin vakti geldiğini söylemişti.

Bu sebeple evime iki metro durağı uzaklığındaki Yenimahalle Ticaret Meslek Lisesi'ne kaydolarak, kendime yepyeni bir sayfa açmıştım.
Okulun ilk günü yüzlerce öğrenciyle birlikte bahçeye toplanmış, müdür yardımcısının açıkladığı sınıf listesine göre gruplaşıyorduk.
Henüz ismim okunmamışken kalabalığın içerisinde bir kız dikkatimi çekmişti. Kendi ismi anons edilip bir gruba dahil olunca kendi ismimin de okunmasını dilemiştim. Nitekim kısa bir süre sonra dileğim gerçekleşmiş ve aynı sınıfın öğrencisi olmuştuk.
Sınıfa girdiğimizde bu kızın yakınlarında bir yerde oturmak isterken arkamdan birinin seslendiğini duydum.
Bu seslenen pek samimi olmasam da ortaokuldan tanıdığım, hır gür çıkarmasıyla nam salmış bir isim olan Muhittin'di.
Kerhen yanına oturmuştum. Hâl hatır sorduktan sonra diğer öğrencilerin sanki kırk yıllık arkadaşlarmış gibi bağırıp çağırıp kahkaha atmalarından rahatsız olmuştuk.
'Şunlara bağır çağır, biri ters çıkarsa ben de devreye girerim, dağıtırız ortalığı.' demişti. Tabii insan tek başına yapmayacağı davranışları bir başkasıyla birlikteyken yapabildiği için ben de dolduruşa gelip ayağa kalktım ve ağzıma geleni saydım.
Sınıftan çıt çıkmadı, sinek uçsa vızıltısı duyulurdu. Kısa süreli afallamanın ardından şakşakçılar çevremize toplandı ve diploma notlarının iyi olduğundan bahsederek kopya verebileceklerine dair yağcılık yapmaya başladı. Ortaokuldan bir farkı olmayacakmış gibi bir başlangıç yaşanmıştı.
İlk teneffüs zili çaldığında ise enteresan gelişmeler yaşandı.

Yaşadığım elim hadiselerden ötürü çoktan özgüvenini kaybetmiş biriyken farklı sınıftaki kızların sevgili olma tekliflerini alıyordum. Aracıların ilettiği komplimanlar karşısında çok da kapris yapmadan olumlu karşılıklar veriyor, iki ders arasında birinden ayrılıp bir başkasıyla çıkıyordum.
Bu tuhaflıkların şaşkınlığını yaşarken gözlerimi o kızdan, yani Ceylan'dan alamıyordum, o ise hiçbir şekilde yüzüme bakmıyordu.
Dersler sona erdiğinde ise artık konuşmam gerektiğine inandım ve çıkış kapısına doğru ilerlerken takip etmeye başladım.
Tam konuşmak için davranacakken arkasına dönüp, 'ne var, neden peşimden geliyorsun?' dedi.

Şaşkınlıkla biraz geveledikten sonra hızla yanından uzaklaştım.

Özgüvenim tepeye çıkarılmış da oradan uçuruma yuvarlanmış gibi bir gün içerisinde iki uç ruh halini yaşamış oldum.

Başta gururumun incinmesini yanına kâr bırakmayacağımı düşünsem de zamanın akışı içerisinde öfkem yatışıp kayboldu.
Artık hiçbir şey ortaokuldaki gibi değildi ne muzipliğim vardı ne de somut bir vukuatım. Hatta geçici olarak sınıf başkanı bile seçilmiştim.

Sürekli birileriyle sevgili oluyor, ayrılıyordum. Ara sıra bu kızların eski sevgilileri tarafından tehditler alsam da kuru gürültüye pabuç bırakmadığım için bir sorun teşkil etmiyordu.

Sınav sonuçları açıkladığında matematik, İngilizce, muhasebe fark etmeksizin ya 100 alıyordum ya da sınıfın en yüksek notu ne ise onu alıyordum, öğretmenler tarafından da arkadaşlarıma alkışlatılıyordum.

Bu anormal değişimin şaşkınlığı içerisindeyken sınıf öğretmenim tarafından velim okula çağrıldı. Sebebimin ne olduğunun merakı içerisindeyken annem sınıf öğretmenim ve müdür yardımcısıyla görüştü.

'Ders notlarımın çok iyi olmasından ötürü Meslek Lisesinde harcanacak bir öğrenci olduğumu, kat sayı adaletsizliğinden ötürü düz liseye gitmem gerektiği.’ söylenmiş.

Bunun üzerine başka liselerle görüşmeye gittik, fakat onlar da sonraki yıl birinci sınıftan başlamam şartıyla bu geçişi yapabileceklerini söyledi.

Biz de bir yılımın boşa gitmemesi adına okul değişikliğinden vazgeçtik.
Bu durum ders açısından şevkimi kırsa da geçici sınıf başkanlığımın kalıcı hale getirilmesinden ötürü tekrar toparlandım.

Yardımcımı seçme konusu benim inisiyatifime bırakıldığı için o güne kadar hiç konuşmadığım Ceylan'ı seçtim.
Bu vesileyle sınıfın nizamı, araç gereci vb. işleri için muhabbetimiz başladı.
İlk gün yaşanan o olumsuz hadiseye hiçbir zaman değinmedik.

Aynı sırada oturmaya ve imkân buldukça teneffüslerde birlikte gezmeye başladık.
Törenlerde bile ikili olarak şiir okuduğumuz için herkesin yakıştırdığı bir çift haline geldik.

Buna rağmen kiminle sevgili olursam Ceylan bozuluyor, teneffüste karşılaştığımızda suratını asıyor, dolaylı olarak ayrılmamı sağlıyordu.

Buna rağmen sevgili olmamıza da yanaşmıyordu.

İçten içe her geçen gün ona olan duygularım artıyorken, ki böyle olması için elinden geleni de yapıyorken diğer arkadaşlarım tarafından Ceylan’ın aslında nişanlı olduğunu öğrendim.

Kendisine sorduğumda ise kesinlikle reddetti.

Birinci sınıf bitmek üzereyken bu gerçeği gözlerimle görünce, okula gitmeyi de bıraktım, karnemi bile almam gereken tarihten çok sonra aldım.

Yaz tatilinde doğalgaz dükkanında çalışmaya kaldığım yerden devam ettiğim için ister istemez at yarışlarına olan meyilim de arttı.
At yarışlarında para kazanmak; elini uzattığında değebileceğin kadar yakın olduğu için büyüsüne kapılmamak mümkün değildi.
Bu kompleks oyunu çözümleyebilmek için kendime has tekniklerle yol kat etmeye başladım.
28 Ağustos 2001 tarihinde Tiryaki ile Toşur isimli iki Arap safkanına yedi misli ikili oynayarak ilk kez müşterek bahise katıldım.

Doğal gaz dükkanında televizyon Tahir abinin odasındaydı, Hakan abiyle birlikte yarışı izlediklerinde ben de mutfaktan yarışı duymaya çalışıyordum. Son anlarda oynadığım iki atın ikili bitirdiğini duyduğumda, 1’e 16’lık bir kazanç elde etmiştim, adeta ağzıma bir parmak bal çalınmış oldu.
 
Doğalgaz dükkanı ile ganyan bayii arasında mekik dokuyarak geçen yaz tatilinden sonra okullar açıldı ve lise ikiye başladım.
Ceylan'ı görmek kaçınılmaz olduğu için kabuk bağlayan yaram da kanar oldu.
Kendimi eskisi gibi derse veremediğim için moral olur düşüncesiyle okulun pronunciation yarışmasına, yani İngilizcenin harf telaffuzu yarışmasına katıldım ve birinci olarak Honore De Balzac’ın Vadideki Zambak adlı kitabını ödül olarak aldım.

Ardından okulda Karate eğitimi verilmeye başladı, tekvandoya göre daha hafif geldiği için katılmıştım, tecrübemden ötürü dünya şampiyonu olan hocamız beni özel eğiterek benzer şekilde dünya şampiyonu olabileceğimi iddia etmişti. Fakat öğrettiği dalda vuruş olmadığı için benimsememiştim, bu yüzden de bir süre sonra bırakmıştım.
Arayışım mütemadiyen devam etti, basketbolcu olan sınıf arkadaşımla birlikte okulu temsil etmek üzere basketbol takımı kurduk.
Seçmeler yaptık, idmanlar yaptık, fakat okul yönetimi sözünden cayınca maça çıkamadan takımımız dağıldı.
Lise ikide derslere hiç önem vermedim, sürekli farklı aktiviteler içerisindeydim.

Bunlardan bir tanesi de beden eğitimi öğretmenimin yönlendirmesiyle halk oyunu eğitimi almaya başlamamdı.

Normalde öğretmenimin oyunları öğrenip öğrencilere öğretmesi gerekirken kendisi yerine bunu ben ve birkaç arkadaşımın gerçekleştirmemi istemişti.
Biz de Kocatepe Lisesinde halk oyunu eğitimi aldıktan sonra kendi okulumuz da dahil birçok okulun yüzlerce öğrencisine halk oyunlarından bazı koreografiler öğrettik.
Hem derslerde olmayışım hem de öğretici konumuna geçişim Ceylan'ın nazarında itibarımı yükselttiğinden olsa gerek yakınlaşıyordu.

Arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla nişanlılık meselesi tam olarak doğru değilmiş, kendi aralarında simgesel bir yüzük takmışlar, devam edip etmedikleri de belli değilmiş.

Ufak bir direnişten sonra bu ihtimali de göz önünde bulundurarak yelkenleri suya indirdim.
Grup içerisinde başka bir sevgilim olmasına rağmen koreografilerdeki partnerim de Ceylan oldu.
Halk oyunlarının vesilesiyle kendi okulumuzun hudutlarını aştık. Cebeci Stadyumu, 19 Mayıs Stadyumu ve Eski Hipodrom gibi farklı mekanlarda provalar yaptık, etrafında zaman geçirdik.
Mutluluğumun bozulmasını istemediğim için hayatında birisinin olup olmadığını sormadım. Olsa bu kadar yakın davranmaz diyerek kendimi avuttum.
Halbuki arkadaşlarımız bu yakınlaşmamızdan rahatsızlardı, beni kapıldığım girdaptan kurtarmak için her yolu da deniyorlardı.
Ancak nafileydi ne gözlerim görüyordu ne de kulaklarım duyuyordu.
Tâ ki okulun son günlerinde Ceylan'ın kendi ağzından gerçekleri duyduğum güne kadar. Bu kez yalnızca kendime kızmaktan ona hiçbir şey dememiştim.

-



Yazın tekvando antrenmanlarına devam ettiği gibi doğal gaz dükkanında da çalışmaya devam ediyordum.

At yarışıyla ilgili mevcut bilgimle ikili ve üçlü ganyan gibi oyunlardan ufak tefek paralar kazanabiliyordum ama altılı ganyan gibi yüksek ikramiye verebilecek oyunlar için daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı.

Koşan atların önceki performanslarını öğrenebilmek için imkân buldukça demetevlerde kapanmış tüm dükkanların camlarına bakıyor, sararmış gazetelerdeki at yarışı bültenlerini kontrol ediyordum.

Samanlıkta iğne arar gibi puzzle’ın parçalarını tamamlamaya çalışıyordum.
'Yarışın gidiş hattı' faktörünü de bu arayış ve gözlem neticesinde keşfederek kilitlerin açılması için gereken en değerli anahtarı elde etmiştim.
Böylelikle hem sonucuna anlam veremediğim birçok yarışın nedenini idrak ettim hem de bu bilgiyi yakaladığım bahislerle paraya çevirdim.
Akşamları vakit buldukça arkadaşlarla bilardo oynardım.

Yine bilardo oynadığım bir günde tekvadodan arkadaşım olan Mesut’la karşılaştım, tekvandoya başlamamı telkin etmişti.
Nitekim tavsiyesine kulak vererek 19 Eylül 2001 tarihinde tekvando antrenmanını izlemeye gittim.

Antrenmana mola verildiği esnada okul üniformasıyla bir kızın salona girerek arkadaşına sarıldığı dikkatimi çekmişti. O anlarda hoca yanıma geldi, konuşmaya başladık ve bir sonraki antrenmana gireceğim konusunda mutabık kaldık.
Öğrencilerin ekseriyeti yaşça benden küçüktü. Kuşak olarak da hepsinin hocası durumundaydım. Bu sebeple benim dönemimden kalan tek kişi olan Mesut dışında herkesle mesafeliydim

Bu arada lise üçüncü sınıfa da başlamıştım.
Henüz lise iki bitmeden müdür yardımcısından okulun kantininde çalışabilme sözünü almıştım.
Kantinde çalışmak; staj yapmak yerine geçiyordu. Diğer öğrencilerin gıptayla baktığı bir işti, kim çalışsa okulun en popüler öğrencisi oluyordu.
Hal böyleyken bu işe talep de çok fazlaydı. Fakat derslerimdeki başarım ve de sınıf başkanı oluşum beni avantajlı kılmıştı.
Matematik dersinde 7 dakikada sınav kağıdımı vererek 100 alabiliyordum.
Matematik öğretmenim aynı zamanda müdür yardımcısı olduğu için işleri çok yoğun olurdu ve de işlenmesi gereken konuları bana verir, ben de bu konuları arkadaşlara anlatarak öğretmenlik yapardım, ara sırada öğretmenimiz gelip sınıfı denetlerdi.
Dolayısıyla müdür yardımcısıyla aramdaki hukukun etkisiyle de stajı kantinde çalışarak başlamıştım.
Haftanın iki üç günü sınıfta derse girmek gerektiği için Ceylan’la aynı sınıfta olmaya tahammül edemiyordum.
Bir iki hafta sonra imdadıma yine müdür yardımcısı yetişti.
Ders esnasında sınıfa girerek 'C sınıfına geçmek isteyen var mı?' diye sordu.
Ne de olsa kimse böyle bir teklifi kabul etmez diye müdür yardımcısının sınıftan çıkması beklenilirken ayağa kalkıp; 'ben gelmek istiyorum.' dedim.
Önce olup bitenler karşısında bir şaşkınlık yaşansa da yakın arkadaşlarım gidişime istinaden; 'ben de gelmek istiyorum.' demeye başladılar.

Katılmak isteyenlerin sayısı git gide artınca müdür yardımcısı duruma müdahale edip ilk sekiz kişiyi kabul etti.
Kendisi yüzünden sınıftan ayrıldığımı öğrenen Ceylan ise bu mevzu hakkındaki üzüntüsünü aracılar vasıtasıyla ifade etse de oralı olmadım.

İlk dönem bitmek üzereyken okula bir kız gelmişti, sınıf arkadaşımla birlikte Eti Holdingde staj yapıyormuş, başka bir lisede öğrenciymiş.

O anlarda kantindeydim ve herkes bu kızı konuşuyordu.

Karşılaşıp biraz sohbet ettiğimizde, benim de kendi staj yerinde olmamı istemişti, avantajlarından bahsetmişti, bana da cazip gelmişti. Ardından kendisini yolcu etmeye koyulduk, bu arada sınıf arkadaşım kulağıma fısıldayarak ona sevgililik teklifi etmemi beklediğini söyledi.

Ben de bakarız diyerek gönderdim.

Sonrasında normalde mümkün olmamasına rağmen gerçekten staj yerimi değişmesini sağlamıştı.

Kerhen sevgili olmuştum, çok zengin biriydi, farklı dünyaların insanlarıydık. Nitekim holdingin öğle yemeğinde balığı çatalla yemeye çalışırken ‘boşa uğraşma elinle yiyebilirsin’ dediği için masasından kalkıp ayrıldım.
Sıkıcı geçen günlerin ardından staj yaptığım bölümün önemli bir yetkilisi olan Bayram abi at yarışıyla ilgili konuşmaya başlamıştı.

O ana kadar gerekmedikçe tek bir kelime etmeyen ben, bir anda bülbül kesildim.
Kısa süre içerisinde bulunduğum kattakiler at yarışı oynamaya başladı, ben de adeta özgürlüğüme kavuşmuş oldum.
Benim görevim, tüyolarımla müdahil olduğum kuponları öğlen arasında yatırmak, kuponlar ne zaman yatarsa, o zaman da holdinge geri dönmek.
Oysa kupon ilk ayakta yatsa bile son ayağa kadar yarışları izlemeye devam ediyordum, döndüğümde de beş on dakika oturduktan sonra servisle eve dönüyordum.
O dönemde tekvandoda da ikinci baharımı yaşamaya başladım.

Zira okula olan ilgim azaldıkça tekvandoya ve ortamına olan ilgim artıyordu.
Üstelik grupta beni sevdiğini öğrendiğim birkaç kız vardı.
Hiçbirisiyle konuşmamama rağmen benim için kavga ettiklerini bile duyuyordum.
Bir gün bu kızlardan birisi olan Selma'yı, ricası üzerine metroya kadar götürmem gerekti.

Ona eşlik ederken, Meryem'in sürekli 'Ferhat'la şuraya gittik, şunları yaptık.' diyerek beni ima ettiğini söyledi.
Ben de 'Başka Ferhat'ı kastetmiştir, selamlaşmamız bile olmadı.' dedim.

Sonrasında Türkiye Şampiyonası için İstanbul'a gittim.

Müsabakada çok kolay bir şekilde rakibimi mağlup edecek durumdaydım. Zira farklı sayıyla öndeydim, ara verileceği için tüm kortlarda maçlar bitmiş, herkes bizi izliyordu.

İkinci raundun bitmesine saniyeler kala estetik bir hareket yapmak istemiştim, fakat o anlarda dengemi kaybedip yere düştüğümde, rakibim kural dışı bir şekilde tekme attı ve burnum kırıldı.

Normalde tekvandoda yere düşüldüğünde rakibe dokunulmaz, maç durmuş demektir, ancak rakibim bunu ihlal ettiği için diskalifiye edilmişti. Benim ise adeta hayatım kararmıştı. Kırılan kemik aynı zamanda deriyi de yırtarak dışarıya çıkmıştı.
İstanbul'da dikişlerin yanlış atılmasından ötürü Ankara'da dikişler çıkartılıp tekrar atıldığı için kötü de bir iz bırakmıştı.
Bozulmasın diye saçının telini dahil dokundurmazken artık kendini salmış, özgüvenini tamamıyla yitirmiş bir hal içerisindeydim.
Yeteri kadar iyileştikten sonra okula da staja da kaldığım yerden devam ettim ama benim için artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Kısa bir süre sonra Ceylan’a bile veda etmeden liseden mezun oldum.
Karnemi almaya gittiğimde okulun panosunda Ceylan'ın fotoğrafını gördüm, okul birincisi olmuştu, neredeyse tüm derslerde kopya verdiğim kişi okul birincisi olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim.

Lise