Dağlarda ormanlarda yaşamak varken, gökyüzünde doyabildiğince uçmak varken kafeslere kapatıldık.
Denizlerde göllerde yaşamak varken akvaryuma konulduk,
Dağlarda ormanlarda yaşamak varken, gökyüzünde doyabildiğince uçmak varken kafeslere kapatıldık.
Bütün dünyamız görebildiğimiz ve hayal edebildiğimiz kadardı.
Bu yüzden hayatın kendi mahallemizden, kendi köyümüzden, kendi şehrimizden, kendi ülkemizden ve hatta dünyamızdan ibaret olduğunu sandık.
Afaki yaşantımızdaki tek uzmanlığımız kendi minik dimağımızdaki kanaatlerimizi başkaları üzerinde tahakküm kurmaya çalışarak sınırlandırmaktı.
Farklılığı öteki olarak gördük, düşman olarak bildik, başkaldırış olarak tanımladık.
Ömrümüz bu çatışmadan ötürü hoyratça tüketilirken yaşamaya ve yaşamı anlamaya fırsat verilmedi.
Belki bir arada olabilmeyi başarabilecektik, ancak gözümüzü açtığımızda zaten bir kavganın tam orta yerindeydik.
Başta ilk yumruğu hepimiz haksız yere yedik, kendimizi savunmaya çalıştık, sonra da başkalarının yediği ilk yumruğu kendimiz atar olduk.
Başkalarını anlamak için empati, kendimizi anlamak için de özeleştiri yapmamız şarttır.
Belki bugüne kadar savunduğumuz tüm doğrular yanlıştı, belki de karşı çıktığımız tüm yanlışlar doğruydu.
İnsan bir an olsun durmalı, elinde ateşten bir taşı sıkı sıkıya tuttuğunu fark etmeli ve bu mazoşist ruh halinden uzaklaşmalıdır.
Yaşım 38
Şimdiden baktığımızda onca yokluğa rağmen harika bir çocukluk yaşadığımı hatırlıyorum. Kendi çocuğumun da aynı güzellikler içerisinde yaşamasını istiyorum.
Ne giydiğine ne içtiğine, nasıl yaşadığına kimse karışmasın, o da başkalarının özgürlüğünü kısıtlamasın.
Geleneklerimizi, göreneklerimizi yaşasın.
Benim gibi ramazan aylarının sahurlarında annesi tarafından uyandırılsın, ramazanın ruhunu hissetsin, bayramlarda şeker toplasın, arkadaşlarıyla sokakta güvenle eğlensin, oynasın.
Büyüklerine saygılı olsun, değerlerini kaybetmesin, fakat dünyanın da yaşadığı yerden ibaret olmadığını bilsin, yeniliklere açık olsun, bütün kültürleri tanımaya çalışsın, herkesin inancına saygı duysun ve kendi inancına da saygı duyulsun.
Bunlar bir baba olarak çok makul beklentiler olsa gerek.
Bu sebeple yazımı okuyan, sesimi duyan ve beni anlayan herkese şunu söylemek istiyorum; değişimden korkmayın, deneyin, bir düşüncede çakılı kalmayın, haklarınızın farkında olun, haklarınızı istemekten imtina etmeyin, geçmişinizin güzelliklerini hatırlayın ve daha güzel bir gelecek bırakmak için elinizden ne geliyorsa onu yapın.
Ölenler mi sırra eriyor, yoksa kalanlara mı sır oluyor bilinmez.
Bilinen şu ki hepimiz faniyiz, geçip gideceğiz.
Gitmeden önce her günümüzün kıymetini bilmeli ve yaşamdan keyif alacak şartları oluşturmalıyız.
Yoksa anasını babasını kaybetmiş bir çocuğun omuzunda yaşam ne kadar yükse, bizim için de yaşam bu kadar yük olmaya devam edecektir.
Bu yükü reddeden birisi olarak sizleri de farkındalığa, farklı düşünmeye ve değişime davet ediyorum.
Hayat; tüm farklılıklarımıza rağmen bir arada huzurla yaşayabildiğimiz sürece güzeldir, huzur verin, huzur isteyin.