Tersten okuma yapabilseydik eğer kaderin tüm varlıkların ortak hikayesi olduğunu anlayabilirdik.
Uzun yıllar önce her zamanki güzergahtan evime doğru giderken yaşanmış bir kazadan ötürü yolun kapandığını fark edip alternatif bir yolu tercih etmek zorunda kalmıştım.
Hayatın en sıradan anlarından biri olmasına rağmen üzerinde düşünerek farklı çıkarımlar yaptığım bir konu olmuştu.
Beden eğitimi öğretmeni olacakken at yarışı tahmincisi olmak gibi…
Tersten okuma yapabilseydik eğer kaderin tüm varlıkların ortak hikayesi olduğunu anlayabilirdik.
Ne yaparsak yapalım değiştiremeyeceğimizi, değiştirdiğimizi zannettiğimiz şeyin de tam olarak olması gereken olduğunu ve de her şeyin birbirine bağlı olduğunu çok daha iyi anlayabilirdik, bu da bizi tevekkül sahibi bir insan yapabilirdi, kavga bitebilirdi.
Tekamül yolculuğu her zaman artarak devam etmiyor.
Hayatın sonsuz ihtimalli anlarını kendi tercihlerimizle en iyi şekilde inşa edebileceğimize dair yanılsamalara düşebiliyoruz.
İstediğimiz sonuçları alamadığımızda da ‘’şanssız’’ olduğumuzu düşünebiliyoruz.
Oysa ne şans var ne de şanssızlık.
Şanslı hissettiren bir şeyin gün geldiğinde şanssızlığın bir nedeni olduğunu veya şanssız hissettiren bir şeyin de şansın bir nedeni olduğunu derin bir düşünceyle kavrayabilmek mümkün, her şey sebep sonuç ilişkisinin silsilesiyle inkıtaya uğramadan devam ederken bizler sadece hissettiğimiz duygulara çeşitli etiketlemeler yaparak yorumluyoruz, hepsi bu.
Erkin Koray diyor ya, ‘’kara yazı yazıldı sanma, insanın da kaderi böyle’’ diye.
İnsanın en tabii hasletlerinden biri olan üzülmeyi öylesine çarpık bir şekilde uzatabiliyoruz ki, kendimizin çok şanssız bir insan olduğumuza dair çeşitli argümanlar toplamaya çalışıp inandırıyoruz.
Halbuki hayatı bir sanat tadında yaşamak mümkün; aynaya nasıl bakarsak öyle görürüz, hayata da nasıl bakarsak bir süre sonra öyle yansıdığını görürüz, önemli olan o bakışın içini olumlu farkındalıkla ikame edebilmemizdir.
Belki gözümüzü açtığımızda kendimizi bir kavganın içinde bulmuş da olabiliriz, ortada ne bir ayna vardır ne de bir bakış, ortada olan tek şey aslında insanın kendisiyle kavgasıdır.
Yine de bize acı veren şeylerin çoğunu elimizde sıkı sıkıya tutarak bırakmadığımızı fark edebiliriz. Süslü püslü, talihli olduğunu zannettiğimiz bir paket olabilir bu. Fark edip içini açtığımızda körtalih olduğunu anlayarak elimizden bırakabiliriz ve o acıdan kurtulabiliriz.
Geriye kekremsi bir tat kalır, başkalarının kötülüklerinden değil de kötü yanlarını kabullenemememizin sancısıdır, tortusudur.
Kabullenemezsin lafa geldi mi mangalda kül bırakmayanları, menfaati uğruna etrafında fır dönen nankörleri, zoru gördü mü fıyanları, kendilerini dürüstlük timsali olarak tanıtan yalancıları, iyiliği için mücadele ettiklerinin bunlara değmediğini.
Kabullendiğin anda kötülük tarihe karışır, hepsini kaderin tuvalinde koyu renk tonları olarak görür ve müstehzi bir gülüşle dosdoğru yolunda yürümeye devam edersin.